MAYIS2021 Dr. Zeki Hozer
Aşı haftası
İnsanların Sinovac mı yoksa BioNTech aşısı mı olayım diye tereddüt ettiği bu günlerin aşı haftasına rast gelmesi ne kadar büyük tesadüf. Bir hastalığa karşı aktif olarak edinilmiş bağışıklık sağlayan birer biyolojik preparat olan aşılar, doğrusu yaşadığımız yüzyılın en başarılı ve kamu maliyesi açısından da maliyet etkin bir kalemi olarak dikkat çekiyor. Aşı denince hemen akla Louise Pasteur gelir ama II.Abdülhamit’in O’nun yaptığı çalışmaları yakından takip ettiği ve İstanbul’a davet ettiği pek bilinmez. Pasteur, 1822 ila 1895 yılları arasında yaşayan Fransız biyolog ve kimyager.Herkes O’nu, bulaşıcı hastalıklardan mikroorganizmaların sorumlu olduğunu kanıtlaması, pastörizasyon yöntemini ve kuduz aşısını bulması ile tanır. Böylece hastalıklar ve fermantasyonda “Mikrop Teorisi”nin esaslarını insanlığa armağan etmişti. İşte bu çalışmaları ilgiyle izleyen Aldülhamid, Pasteur’u İstanbul’a getiremese de eğitim almak üzere üç yetenekli öğrenciyi Fransa'da, başında Pasteur’un bulunduğu enstitüye kabul ettirmeyi başardı. O zamanlar Osmanlı Devletinde yaygın görülen kuduz hastalığına yönelik aşı çalışmaları için gönderilen Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şâhâne’den müderris Alexander Zoeros Paşa, Kaymakam Yarbay Veteriner Hüseyin Hüsnü Bey ve Kaymakam Yarbay Dr. Hüseyin Remzi Bey, Louise Pasteur’ün gözetiminde eğitimlerini tamamlayarak muazzam çalışmalara imza atmışlardır. 1887 yılında Kuduz Enstitüsü (Dersaadet Daü’l Kelp ve Bakteriyoloji Ameliyathanesi) kurulmuş ve Dr. Zoeros Paşa önderliğinde kuduz aşısı üretilmeye başlanmıştır ki o yıllarda kuduz aşısı üreten dünyadaki üç laboratuvardan birisi olarak bilim kayıtlarına geçmiştir. O çalışmalar,Cumhuriyet Döneminde de aynı şevk ile devam etmiş, 1267 sayılı yasa ile 1928 yılında kurulan “Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü”nde aşı üretim çalışmaları sürdürülmüş, ülkemizdeki ilk sistematik bağışıklama çiçek hastalığına karşı 1930 yılında başlatılmıştır. Bir yıl sonra da ülkemizin ilk verem aşısı üretilmiştir. Bugün Çin’den aldığımız Sinovac aşısı gündemde ama 1940 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaşanan kolera salgını zamanlarında Çin’e kolera aşısı gönderme potansiyeline sahip tek ülke Türkiye idi. Bilenler vardır, şu an küresel pandemi etkeni olan SARS-CoV-2 bir influenza virüsüdür ve ülkemizdeki influenza laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1950 yılında Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanınmıştı ve Türkiye’de influenza aşısı üretimine o yıllarda geçilmişti. Dünya Sağlık Örgütü’nün iş birliğinde viral aşıların potens, karakterizasyon ve stabilite kontrolleri yapılması için Dünyaca sertifikasyon verilen birkaç merkezden birisi olduğumuzda yıl 1990 idi. Nerden nereye... Geldiğimiz noktada TÜBİTAK MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü'nün koordinasyonunda COVID-19 alt platformunu kurularak, 24 üniversite, 8 kamu Ar-Ge birimi ve 8 özel sektör kuruluşundan yüzlerce araştırmacı çalışmalarına devam ediyor.Bu arada BioNTech, Moderna, Sputnik V, CoronaVac ve Oxford/Astrazeneca aşıları tedavülde. Pfizer&BioNTech ve Moderna aşıları RNA tabanlı m-RNA, Sputnik V ve Oxford&Astrazeneca ise viral vektör tabanlı aşılar. Kısaca, RNA tabanlı aşılarda virüsün tamamı yerine, genetik bilgisini taşıyan RNA zincirinden kritik bir kısım vücuda enjekte edilirken, viral vektör aşılarında ise yine gen teknolojisi kullanılıyor ancak virüsün taşıdığı genetik materyalin bir kısmı, başka bir virüs içine yerleştiriliyor ve vücuda enjekte ediliyor. Ülkemize gelen Çin kökenli CoronaVac ise, öldürülmüş viral partiküller kullanarak yapılan inaktive edilmiş bir aşı. Kuduz, çicek, kızamık gibi birçok iyi bilinen aşıda başarıyla kullanılan geleneksel bir aşı yöntemi ile yapıldı. DSÖ Başkanı Dr.Ghebreyesus’un açıkladığı kadarı ile şu ana kadar 138 ülkede 565 milyon doz aşı yapıldı. Yani Dünya nüfusunun sadece %7.2’si. Economist Intelligence Unit’in (EIU) tahminine göre yoksul ülkeler dahil tüm yetişkinlerin aşılanması 2024’e kadar devam edebilecek, ancak Dünya ekonomisinin bunu kaldırması mümkün değil. Yani bir şekilde insanlık aşı kapasitesi artımı dahil bu yıl içinde bu pandemi karanlığı dağılmaya başlayacaktır. Ülkemizdeki aşı tarihine dönersek, diyeceğim o ki, eğer yukarıda özetlenen ulusal aşı çalışmaları sekteye uğratılmasa idi, bugün tüm nüfusunu kendi ürettiği CoViD19 aşısı ile aşılayarak bu pandemiden ilk çıkan ülke onuruna erişmemiz işten bile olmazdı!